Küçük Zaman: March 2007

Sunday, March 11, 2007

Day ??

Mezzinane - Massive Attack dinleyerek ölesim vardı geçen, geçti.

Saturday, March 10, 2007

Day 13


Kişisel bir ileti olduğumu hayal ediyorum. Gelip geçici birkaç kelimeden ibaret hayatım. Bir nokta ile sonlandırılan, devrik bir yaşam türü. Bilmiyorum.

Orada olup olmadığın hakkında şüphelerim var. Ama artık pek umrumda olduğun söylenemez. Ölzemiyor değilim, yalan söyleyemem. Ama kurulmuş bir düzene de fazla karşı gelemem sanırım. Tanrı çok uzun zaman önce planını uygulamaya başlamış, ve hala devam ediyor, edecekte. Ne yapmaya çalışsak, onun zincirlerini kıramıyoruz. Çizdiği çizginin ilerisine, bir türlü geçemiyoruz. Halbuki, gözümüzü kapatıp, sadece bir adım atmak yeterli. Zaten, herşey o ilk adımda, o ilk sözde gizli ya, bir onu beceremiyoruz.

Peki dediğimde, köşeye çekilmiş sayıyorum kendimi. Kabullenmenin usulluğu çöker gözlerine, ardından huzur. Huzur, herşeyin sonlandığının belirtisidir aslında. Merak edecek, kaygılanacak birşeyin olmaması. Senin olmaman, tebessümümün nedeni. Bunu söylemenin ne kadar zor olduğunu sesimdeki titremeden farkediyorsundur. Ama bazen, mecbur kalırsın kararlarında. Mecbur kalırsın,sonuçlarını düşünmeden davranırsın. Yada sana öyle gelir. Ama inan bana, senden çok seni düşünen biriyim. O yüzden bana öyle bakma, lütfen.

Beden ve koku ikileminin en güzel yakıştığı varlıksın. Bu güzelliği tadacak olan, şanslı olandır. Sana iyi bakar umarım. Ben bakadım, yapamadım. Denedim ama başaramadım. Bu ilk değil, son da değil. Bir kaçış hiç değil. Sadece yeni bir başlangıç. Kendi güneşini tekrardan arama umuduyla yola çıkan bulut. Yağmurla dolan gözleri nemli. Her damlasında sen, her damlasında hüzün saklı. Şimşeklerde hatıralar.

Hoşçakal...

Thursday, March 8, 2007

Day 12

Ne gelen var ne giden. Kimse uğramaz oldu artık. Bir neden yada bir kişi için mi yazarsın sen diye bir soru sorsam kendime, belki bu saçma düşüncemden uzaklaşırım. Okunması için mi yazarız, duyulması için mi konuşuruz, dikkat çeksin, farkında olsun insanlar 'ben de varım, yanınızdayım' dediğimi. Sanmıyorum. Yalnız olmanın verdiği soğuk ama rahatlatıcı, çoğu zaman sıkıcı etkilerini seviyorum. En azından başkasını değil, kendi kendimi kandırıyorum.

Tear Drop u yeni aldığım keyboardum da gothic bir parça haline getirdim. Tanıştığım insanları da farklı olarak düşünüyorum bazen. Hayatımdaki yerlerini değiştiriyorum, elbiselerini değiştirir gibi. Acaba nasıl durdu diye aynanın karşısına geçip, lavuk bir gülümseme ile gözlerime bakıyorum, baştan aşağıya süzüyorum. Ardından, yine yırtılmış kahverengi pantolonumu giyip, çıplak bedenimi tozlanmış yatağa fırlatıyorum. Herkes olduğu yerde kalsın, kendileri bir değişiklik istmedikleri sürece.

Göz kapaklarımdaki seğirme uykunun habercisi olsa gerek. Onu dinlesem fena olmaz...

Wednesday, March 7, 2007

Day 11

Day 10

Derin bir yorgunluk belirtisi gibiyim, sıkıntılı ve içten off şeklinde. Ayaklarımıza kadar inmiş tüm dünya yükünü birkaç adım taşımak için uğraşıyorum, istekli veya isteksiz, pek farketmiyor. Hüzün çöker gözlerime, yeni bir güneş gibi dokunursun gönlüme. Bir varmış ile bir yokmuş arasındaki o uysal karanlıkta, o ılık nefesinle, uyuyorum bugün. Adlandırılamayan duyguların esiri olmayı sevmiyorum. Aynı bir boka benzemeyen yemekleri yemek gibi. Birbiri ile alakasız onlarca şey ile, kafadan uydurma bir ad koyup, ve bunu...uhhh dur. Sıçtık iyice. Ortaya karışık şeyler genelde. Her adımımı, her dudaklarımdan çıkan sözcüğü etkiliyor gibi. Çözüm yolu aramak yerine, kendimi uzaktan izlemeyi tercih ediyorum yine, sessiz ve sakin kendimi. Böylesi her zaman daha iyi olmamışmıydı zaten? Yarının güzel olmasını umut ediyorum. Böyle isteklerim pek yoktur, genelde oluruna bırakırım, ne hali varsa görsün tavrıdır temelde. Ama, yarın sorunsuz ve güzel olsun, buna ihtiyacım olduğunu, zaten, sen benden çok daha iyi biliyorsun, değil mi?

Saturday, March 3, 2007

Day 9

Çocuksu bir sevinç sarar içini. Yüz kaslarını sanki ilk defa kullanıyor, gülmeyi sanki yeni öğrenmiş gibi hissedersin. Kalp atışlarında bir düzensizlik, bir kendini bilmezlik vardır. Aklından atamazsın, kavuşmak için tanrıyı, zamanı biraz daha hızlandırması için ikna etmeye çalışırsın(bir işe yaramıyor o ayrı).

Uzun zamandır gün saymıyordum. Ve yukarıda yazdığım gibi, güneşi yeni görmüş lahana gibi sevinçli değildim. Ta ki bu akşama kadar. Bir süredir aklımda olan planı ugulamaya, halka sunmaya karar verdim ve işin en garip yanı, başarılı oldum. Arzuladığım, canım, birtaneme dokunmam için sadece birkaç güneş doğuş ve batışı kaldı. Peki nedir bu insafsız şey?

Yok, hatun falan değil. Olmasın zaten, uzak olsun, ırak olsun, benimle alakası olmasın. Atlasın kartal-beşiktaş otobüsüne uzasın.ıhm...saptık konudan. Efenim, eskiden, yani hazırlık sınıfında tüyü bitmemiş veletken, hatta ondan öncelerde de, daha magma yeni oluşmuş, ateş yeni bulunmuşken, ben org çalardım. İngilizce de Organ kelimesinin kısaltılmış halidir sevgili dilimizde. Digital Keyboard da denir. Ne lan bu ufacık piyano diyen hüseyin ve mustafaları görmek te mümkün. Çalıyordum, sonra ne olduysa bıraktım. Yanılmıyor isem, bendeki o emektar orgum arızalanmıştı, o yüzden ister istemez uzaklaşmıştım. Bir süredir tekrar bir tane almak umudu ile düşüncelere dalıyordum. Tori den neyim eksik ki benim, peh!

Uzun lafa ne hacet. Alıyorum bir tane. Yuh, yok artık be derecesinde huzurlu ve mutluyum. Onlarca göğüs ve kalça ile çevrili bir oda da uyansam böyle hissetmezdim. Tahminimden de iyi birşey seçtim. En kısa zamanda ölümcül parçaların coverları ile bir album çıkarmayı, hatta grammy almayı planlıyorum. Beyonce almış. O kalça bende olsa, bende alırdım. Ha!!!

Thursday, March 1, 2007

Day 8


Yazıp silmekten oldum olası gelen bir nefret ile, yazıp silmeye devam ediyor bu eller. Kişiler, duygular, hayatlar. Sürekli bir anlatım bozukluğunda kayboluyorlar, edebiyatın bilinmeyen sokaklarında, isimsiz ve çehresiz birer kahraman oluveriyorlar. Hayal gücünün bitmek tükenmeyen boşluğunda misafir olmayı seçenlerin vay haline. Kayıp bir düş misali, kendimizden kaçışımızı belgeyen bir el, bir söz yada bir bakış, siz, hayatımdaki herşey. Bu klavye, ekran, kahvem, sen, ve yanındaki, turtam. Gerçeği öğrenme çabasından ibaret değildir yaşamımız, direnişimiz ve sonunda kaybedişimiz. Herşey birer yanılsama, doğru olan nedir, ancak tanrı biliyor sanırım.

Titrek bir sestir Björk ün sesi. Delidir, farklıdır ve vurucudur çoğu zaman. Kusursuz olduğunu söylemek güç, zor. Titrek bir duygudur Björk dinlemek. Delirirsin, farklılaşırsın çoğu zaman. Kararsızlık sarar 4, hatta 5 bir yanını. Çözümler, cevaplar, sonuçlar. Herşeyin silindiği bir cevap kağıdıdır hayat ellerinin içinde silmeyi bekleyen bir silgidir, o titrek sesi. Peki deyip kabullenmenin karın ağrısıdır, gözyaşının oluşumudaki nedendir belki, çocuksu tavrımın kaynağıdır içten içe, hüzünle şişen kırmızı bir balonda saklıdır, o ufak, parlak gözleri. Bir dediğim, tek dediğim, değerli dediğimdir, hakkında şiirler yazılan, şarkılar söylenendir, tutup kolundan, gizli yerine götürendir.

Saat 2 dir, sustur bu noktanın anlamı.


*Gittikçe benden soğuduğunu hissediyorum.