Küçük Zaman: February 2007

Monday, February 26, 2007

Day 7


She was 1 mile north away, only 1 mile north...

Day 6


.Cennete merhaba de diyerek uyandırılmayı isterdim.
.Sabah kahvaltımda sevgilimin ufak burnunu yemek isterdim.
.Duvarları olmayan, tek odalı ama hayvan gibi büyük bir evim olsun isterdim.
.İçinde hayvan olmayan bir hayvanat bahçesi olsaydı, orda çalışmak isterdim.
.Sonu olmayan bir parça yapmak isterdim.
.Yeni bir melodi keşfetip, adını sen koymak isterdim.
.Tanrı ile karşılaşıp, birkaç dakika da olsa konuşmak isterdim
.Zamanı durdurup, sonra tekrar başlatmak isterdim. Amaç piçlik olsun, değil mi?
.Bu güne kadar dinlediğim en iyi 5 albumu br cd ye çekip Kadıkoyde onlarca kişiye dağıtmak isterdim.
.Ordan burdan ve şurdan birşeyler isterdim, çabuk isterdim, hemen isterdim.
.Olgun erkeklerden hoşlanırım diyenlere, daha olgunlaşmamış bir kilo marul vermek isterdim, cücüğü tatlı olur canım.
.Hadi siktirip gidelim şu amına k.mun şehrinden diyen birini isterdim, ki salakmısın lan otur kıçının üstüne diye cevap vereyim.
.Çok şey istiyorum, ama hep siz istemediniz mi, biraz da sizin istememenizi isterdim.
.Ölmeni isterdim. Cidden şaka değil, bir ara benim için öl lütfen.
.Pearl Jam' i isterdim. Canlı isterdim.
.Müzik dinliyorum diyenlere, birkaç album önermek isterdim.
.Şişme kadın isterdim ki içine helyumu basıp uçurayım. Sonra insanlar 'bu bir uçak, yok yok kuş, amaaaan şişme kadınmış kadjalksdjşalk desin!
.Açlık sınırında değil de, tokluk sınırında olmak isterdim
.Oscar' a aday gösteririlip, adaylığımı devretmek isterdim ki gönüllerin oscarını kazanayım.
.Sen kimsin be adam diye kafa göz yarmak isterdim.
.Birkaç gün yokum, rahatsız edilmek istemiyorum.

Sunday, February 25, 2007

Day 5


Sonra yazdım, yazdım, yazdım. Ardından tekrar yazdım. Silgi silmekten, kalem yazmaktan yoruldu, ben yorulmadım. Delik deşik kağıtlar, delik deşik duyguları yansıtıyordu bir ara. Buruşturup çöpe attım. Ama hislerimi atmak o kadar olmuyordu. Ne onlar gitmek istiyordu, ne de ben, diğer yandan onları fırlatıp, atmak. İkilemlerden oldum olası nefret etmişimdir, hala ediyorum, edicemde. Bir sayısını o yüzden seviyorum. Neyin yada kimin başına bir getirsem, o ya kesin, ya da tek oluyor. Bir kişi, birşey, bir yer yada sadece bir. 'Bir dakika arkadaşım' ın konumuzla hiç alakası yok, karıştırmayalım.

Sancılı bir doğumla dünyaya geldiğimi öğrendiğimde, kendimden utanmıştım. Anneme bu kadar acı çektirmek, acaba gerçekten hakkımmıydı? Merak ediyorum, bebeken aklımdan neler geçiyordu? Yoldaki insanları, arabaları görürken, onlar hakkında neler düşünüyordum? 'Her tarafta uzun yaratıklar var, dev gibiler. Çok hızlı giden şeyler, içinde insanlar, sürekli koşuyorlar, sürekli konuşuyorlar. Elimde olmayan bir bağlılık sonucu yanından ayrılamadığım kadın. Kim olduğu hakkında bir fikrim yok, ama diğerlerinden farklı'. Çirkin bir bebektim. Hala öyleyim, hem çirkinim, hem de bebek. Ağlıyorum, sızlıyorum, ısrar ediyorum, bağlanıyorum. Sadece artık ateş görünce 'evet bu sıcaktır, dokunmamalıyım, cıs olur elim' i kendim tahmin edebiliyorum. E o kadar da farkımız olmalı.

Eskisi gibi olmadığımı hissediyorum. Daha bir yavaş, daha bir sessiz, sakin. Ama sanırım, bunun eski veya yeni ile bir ilgisi yok. Ne dinlediğim ile ilgili. Sessiz bir ortamda, bu kelimeleri sıralayabilirmiyim emin değilim, denemedim. Uzayda tüpsüz kalmak gibi birşey, müziksiz kalmak. Evet, güzel benzetmeydi, kesinlikle öyle.

*Senden nefret etme hakkımı kullanıyorum.


Saturday, February 24, 2007

Day 4


Nerede olduğun hakkında hiçbir fikrim yok. Birkaç gün geçti, ve dahası gelecek gibi hissediyorum. Bu yüzden, hissetmekten ve günlerden nefret ediyorum. Özellikle hissetmekten. Bir meşe odunu mu olsaydım, sert. En azından kesilme tehlikesi dışında başka bir sorunum olmazdı. Ihm, 1 saniye. Vazgeçtim.

Aslında, nereye gideceğini, daha doğrusu, nerede olmak istediğini, ve büyük ihtimalle de olacağını söylemiştin. Olmuşsun gibi, ki yoksun. Böylesi daha iyi, insanları özlemeyi seviyorum. Sen de bir insansın, özlenmeye layıksın. X-files daki uzaylımsı yaratıkımsı şeylerden olsaydın ne yapardım. Yine özlermiydim?. Fox Mulder mıyım ben? değilim. Ama seni özlüyorum. İnsanları özlüyorum. Gerçek olanları, plastik kapta turşu olmayanları. Salatalık turşusundan zaten hazzetmem. O kimliğe soyunanları sevmemi beklemeyin benden.

Çiftler, renklere benziyor, bunu farkettim bugün işerken. Aslında ana konu işemek değil tabiki, ama önemli bir hadise. Ah evet, renkler ve çiftler. Sarı, mavi, kırmızı, yeşil, mor, gibi. Bu arkadaşlar bir araya geldiklerinde, kendilerinden habersiz mi bilemiyorum, başka bir renk ortaya çıkartırlar. Kırmızı-sarı=turuncu gibi. Yada mavi-sarı=yeşil. İki farklı renge sahip canlıların, tek bir renge ulaşması, bir anlamda onların sağlıklı bir ilişkiye, hali ve sıhhati yerinde bir düzene sahip olduğunun bir göstergesi gibi, sanki. Siyah ve beyaz olduklarında ise, birbirlerini yoketmekten başka bir sonuç çıkmıyor ortaya. Öyle enteresan birşey işte, sıçtım, çaktırmayın.

Ardından yürümeye devam ediyordum ayrılığın, ardından. Gülümsemende ben , gülümsemende, kendim.

Friday, February 23, 2007

Day 3




Bir neden mi istiyorsun beni sorgulamak için? Hala tanıyamadığın ufak çocuk gibi miyim? Hala tanımakta zorlandığın dostun? Tanımak istemediğin düşmanın olabilirim istersen. Nefretin bütünlemesine derinin altına işlediği gerçeğini kabul et. Sevgiyi unuttuğunu farkettiğin zaman, ölmeyi isteyeceksin. Ama ben buna izin vermeyeceğim. Uzun ve taşlı yollardan geldim seni görmek için. Şu anda nasıl yada kiminle olduğun umrumda değil.

Tanrının affettiği kullarından bir futbol takımı olsaydı, forvette olurdum. Çünkü, affedilme konusunda rekora koşuyorum. O yüzden sağ açıkta oynardım. Açık saçık oynardım, çok da pis koşardım.

Ahhh...uykulu gözlerine bayılıyorum. Saatlerce uyumanı izleyebilirim. Yanına uzanmak istemiyorum. Çünkü hem yatak ufak, hem de sen uyandırılmaması gereken bir varlıksın.(Bruce bir filminde eşi ile sadece uyurken konuşurdu, tabi ölü olduğunu anlayana dek). Ölü olsaydım, aynı şeyi yaşamak isterdim. Başkası ile değil. O minik burnundan verdiğin usul nefesi duymak için, ölü olsam da, yanına gelirdim. Ama uzanmazdım. Ölüler uyandırmaz ama insanları. Yok, uzanabilirim. Evet, sarılırım, uzanırım.

Aynı duvara işer, aynı şarkıyı söylerdik. Hala öylemiyiz?

Day 2


Parlayan güneş, varlığını belli edercesine çatlak camdan, göz bebeklerime yansıyordu. Zamanın geldiğini belgelermişcesine bir günaydın mesajı. Uzun zamandır saate bakmıyorum. Hala aynı yavaşlığıyla ilerlediğinden eminim. Hafif kırgın sırtım, yorgun ayaklarım ve hepsinden kötüsü, çatlak bir kalbim vardı arda kalan, yaşananların ardından. İnsan vücudunda en fazla ne kadar gözyaşı üretilebilir? Emin olun çok fazla. Deriniz buruşana kadar ağladığınızı düşünün. Yada neyse, düşünmeyin.

Kovalamaca. Hayat bir kovalamacadan ibaret. Hep daha iyisi olma çabası, hep daha zengin olma çabası, hep en güzel kızı becerme çabası. En öndeki tüm koltukların, ben dünyaya gelmeden kapıldığı bir yer burası, tozlu ve rutubetli. Hani derler ya 'ne sikimdirik yer burası'. Güzel tabir, aynen katılıyorum. Nefes almaktan utanıyorum. Kaçıyorum ardından, belki yetişemezler, bulamazlar, en azından bir süre kendi kendime yeterim. Nafile, son teknoloji insan bulur radarları ile ensemdeler. Böyle şansın içine etmem lazım. Ettim.

Sonra bir kapı çalar. Sağdaki yada soldakini seçme zamanın geldiğinde, sağdakini seçersin. Soldaki nin olma ihtimali yok. Olmaz soldaki. Sağdaki daha güzel, daha cici.




Day 1


Sabah. Yarım yamalak uykumdan uyandım. Ayaklarıma batan cam parçaları arasında, yürüme isteği olmadan banyoya geçtim. (Banyo, sevmediğim bir kelime). Aynalar. Kendime bakmaktan pek hoşlanmıyorum. Saç, kaş, dudak, kulaklar. Sözde, duyu organları. Duyarsız olduğum söyleniyor. Yalan, bunlar ne o zaman? Kirden sertleşmiş havlu. Uzun, vücut havlusu olarak ta kullanıyorum. Tasarruflu olmayı severim. İki iş için, bir şey. Annem öğretti. Tasarruflu olmayı. Tasa dolu ol anlamışım. Hala aynen devam. Tasa doluyum annecim, meraklanma.
Soğuk hava. Üzerime giyilmekten tüylenmiş kazağımı alırım. Soğuk hava. Üzerime giymeyi çok sevdiğim, kahverengi, tüylenmiş kazağımı alırım. Hava soğuk. Botlarım babamdan kalma. Sağ baş parmağımdan soğuk hava akımı giriyor. Babamın vereceği bottan ne olur. Boktan olur. Babamın verdiği, bok bir bot.
Yürürken önüme bakıyorum, normal insanlar gibi. Yürürken, önümden yürüyorum, normal bir insan gibi. Önüm arkam, sağım ve solum, sobelenmiş insanlar. Önümden yürümeyin, anormal insanlar gibi. Hastamısınız?
Sıkışık trafik, sıkışık ben. Heyecanlıyım. Çünkü tuvaletim geldi. Tuvaletimin gelmesi, heyecanlı olduğumun bir belirtisi. O yüzden işerken sürekli gülerim. Heyecanlı işerim. Heyecanlıyım, çünkü 'o' nu görüyorum şu anda. Farkında olmayan, izlendiğinin.