Küçük Zaman: Day 4

Saturday, February 24, 2007

Day 4


Nerede olduğun hakkında hiçbir fikrim yok. Birkaç gün geçti, ve dahası gelecek gibi hissediyorum. Bu yüzden, hissetmekten ve günlerden nefret ediyorum. Özellikle hissetmekten. Bir meşe odunu mu olsaydım, sert. En azından kesilme tehlikesi dışında başka bir sorunum olmazdı. Ihm, 1 saniye. Vazgeçtim.

Aslında, nereye gideceğini, daha doğrusu, nerede olmak istediğini, ve büyük ihtimalle de olacağını söylemiştin. Olmuşsun gibi, ki yoksun. Böylesi daha iyi, insanları özlemeyi seviyorum. Sen de bir insansın, özlenmeye layıksın. X-files daki uzaylımsı yaratıkımsı şeylerden olsaydın ne yapardım. Yine özlermiydim?. Fox Mulder mıyım ben? değilim. Ama seni özlüyorum. İnsanları özlüyorum. Gerçek olanları, plastik kapta turşu olmayanları. Salatalık turşusundan zaten hazzetmem. O kimliğe soyunanları sevmemi beklemeyin benden.

Çiftler, renklere benziyor, bunu farkettim bugün işerken. Aslında ana konu işemek değil tabiki, ama önemli bir hadise. Ah evet, renkler ve çiftler. Sarı, mavi, kırmızı, yeşil, mor, gibi. Bu arkadaşlar bir araya geldiklerinde, kendilerinden habersiz mi bilemiyorum, başka bir renk ortaya çıkartırlar. Kırmızı-sarı=turuncu gibi. Yada mavi-sarı=yeşil. İki farklı renge sahip canlıların, tek bir renge ulaşması, bir anlamda onların sağlıklı bir ilişkiye, hali ve sıhhati yerinde bir düzene sahip olduğunun bir göstergesi gibi, sanki. Siyah ve beyaz olduklarında ise, birbirlerini yoketmekten başka bir sonuç çıkmıyor ortaya. Öyle enteresan birşey işte, sıçtım, çaktırmayın.

Ardından yürümeye devam ediyordum ayrılığın, ardından. Gülümsemende ben , gülümsemende, kendim.

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home